26 Ağustos 2019 Pazartesi

Haklıyık Ama Mutlu Muyuk?


Bazen böyle bildiğin bir şey vardır ama üstünde derinlemesine düşünmemişsindir. Ya da empati kurmuşsundur ama hissetmemişsindir. Ya da anlamışsındır ama duygusal bağın gevşek kalmıştır. Öyle bir kalp çarpıntısı yaşıyorum geceden beri..

Eşimle dün kafeye gittik. Haftasonu da çalışmıştı ve ben de daralmıştım biraz çıkalım hava alalım dedik. Projelerden, uygulamalardan, gelecekte nasıl bir yol çizmek istediğimizden bahsederken laf lafı açtı ve zaten ağır olduğunu bildiğim işi ile alakalı problemlerini anlattı. Kendisi fabrikada çalışıyor. Malum fabrika şartlarını bilirsiniz " takım lideri işçiye, şef takım liderine, ast müdür şefe, üst müdür ast müdüre " gibi ilginç bir hiyerarşi vardır.

Ezme mantığı en üstten başlar en alta kadar girer. Yani bildiğin ne var ne yok hiyerarşinin altındakilere girer. Bu kısım ; Takım liderleri, işçiler, bakımcılar, teknisyenler hayata tutunmaya çalışan, ailesine yetmeye çalışan, mesailerden (doğal olarak) kaçmak isteyen, vücut yorgunluğu ve bilumum fıtık, bel ve boyun ağrısı yaşayan  kısımdır.


Normalde böyle kategorize etmekten nefret ederim ama tamamen sistemin içinde dönen sıralamayı anlatıyorum kızma bana.  Eşim aslında çok parlak ve mantıkçı, ayriyetten bilimsever bir adam olarak sistemin çarkına takıldı bir kere. Bel fıtığı, tiroid, bacaklarda uyuşma, sırt ağrıları yaşıyor. Elimden bir şey gelmeyince ben de basıyorum kalayı ona böyle yüklenen adamların arkasından.. Sonrasında fark ettim ki adamın da canı sıkılıyor zaten, bari iş sonrası hiç hatırlamayayım diye kapatmıştım artık böyle konuşmaları..

Kapatınca "Günün nasıl geçti?" , "İyi senin nasıl geçti" muhabbetinden öteye gidemeyince, her şeyin tıkırında olduğunu düşünüyordum. Ta ki şeflerden biri benim adama kafayı takıncaya kadar. Sürekli bir mesai yazmalar, bayram sabahı aramalar, mutlaka gelecek diye yüklenmeler falan.. Şimdi dedim ya benimki bilim insanı niteliğinde, içi içine sığmıyor ama köreliyor da fabrikada diye.. Bir hayli canı sıkılıyor verimli olamayınca, sürekli rutin işler kovalayınca..

Bir de teknik bir arıza olduğunda yüzbinlerce liralık hasarı teknik bilgisiyle çözen bir adam. Karşılığında ne mi aldı? Üçün biri.. Eşimin bulunduğu  birim yaşasın sorunu çözdük diye sevinirken, şef bir dal sigara uzatıp " Aferin sana hakettin al bi tane yak " diyor. Ohaaaa motivasyonun güzelliğine bakar mısın -.-

Bu aralar bir de çömezler gelmiş, buna h.sonu mesaiye gelmedi diye laf sokmuşlar falan. Dedim neden terslemedin eski elemansın, kıçın eridi yıllardır orada koşturmaktan." Ben baskı kuramam insanların üstünde, her şeyin bir zamanı var " diyor..

Bu tarz sinir bozucu şeyler geldiğinde başına, muhabbeti espri yaparak geçiştiriyorduk canı sıkılmasın diye ama duygusal açıdan böyle kırgın olduğunu ilk defa dün aksam konusurken fark ettim ve gerçekten boğazım düğümleniyor.. Ve ben adam o şartlarda çalışırken " Ya çık şu işten, bırak, gel bak ben çalışıyorum ya yaşar gideriz boşversene " diyemiyorum. Çünkü beni marketler, mağazalar bile çağırmıyor görüşmeye. Adam da zaten " kendini yazılımda geliştir vaktini köreltme, bilgi önemli asıl, para sonradan nasılsa gelir " diyor. Ona hak veriyorum ve elimden geldiğince bir şeyleri hızlı öğrenmeye çalışıyorum, staj için yerler kovalıyorum falan.

Biliyorum sıkıntılı ve geçici bir dönem ama inan " Evet bu da geçecek " derken kendimi yeterince ikna edemediğimi fark ettim. Çünkü bu sefer mevzu benlik değildi. Adama üzülüyorum abuk sabuk insanlarla muhattap olmasına, orada kendini geliştirememesine, maddi yetersizlikler yüzünden sesini çıkarmayışına, işi ağır sanayi tehlikeli ortamda çalışmasına üzülüyorum. Çaresizlik hissi beni oldum olası çıldırtmıştır. Her ne kadar "Sen ne düşüyorsun ben rahatım istersem çıkarım, durum yokluyorum şimdilik " dese de ister istemez ağır bir sorumluluk hissediyordur gibi geliyor.

Geçenlerde Ohio' da yaşayan bir arkadaşla muhabbet ettik. Çocuk hem restaurantta çalışıyor, hem Uber yapıyor hem de kargo dağıtımı yapıyor ve halinden memnun bize dedi ki : " Vallahi de billahi de yaşamak zor değil, yemin ederim zor değil, burada aldığım paranın karşılığını geç, insanların gösterdiği muamele bile sana kendini değerli hissettiriyor. İnsanlar dilenenlere bile garip bir gözle bakıyor çalışmak zor değil, yaşamak da zor değil " diye. Biz de bizim mevzuları anlatınca bir hayli şaşırdı.

Uzun zamandır olaylara evrensel bir pencereden bakmayı unutmuşum, iyi geldi o konuşma. Amerigaya mı gitsek laa gibi espriler döndürsek de galiba turist vizesine başvuracağız önümüzdeki kış.

Sistemin dişlileri arasında un ufak olduk, demiyorum ki benim derdim büyük ölüyorum bitiyorum ama insan bunalıyor işte. Haydi gel kaçalım buralardan diyemiyorsun çünkü biliyorsun buradan en fazla Eskişehir' e gidersin çi börek yer geri dönersin. Öyle bir sıkışmışlık hissediyorum işe. Bu arada Es-es' i de ne çok özledim bee.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder